DOLAR 32,3511 0.26%
EURO 35,0591 -0.27%
ALTIN 2.307,841,34
BITCOIN 22884013,40%
İzmir
22°

AÇIK

05:24

İMSAK'A KALAN SÜRE

X
Cenk Karslı

Cenk Karslı

25 Mart 2024 Pazartesi

    Ne Olacak Bu İşin Sonu!

    Ne Olacak Bu İşin Sonu!
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Trabzon – Fenerbahçe maçında meydana gelen olayları çok yönlü düşünmek, farklı bakış açılarından irdelemek gerekir. Bu maçta olan olaylar sadece Trabzon’un ya da Fenerbahçe’nin sorunu değil tüm ülkenin sosyolojik durumu ile ilgili bir sorundur. Bu şiddetin, bu tahammülsüzlüğün temelinde neler var ? Toplumun her alanına sirayet etmiş olan bu şiddet eğilimi hangi önlemler alınarak minimum seviyeye indirilebilir ?

    Konuya Bir Trabzonlu ya da Fenerbahçe düşmanı her hangi bir insan gözüyle bakarsak; zaten galip gelmişsin, zaten deplasmanda istediğini almışsın neden saha ortasında sevinerek mental olarak bitmiş şiddete hazır insanları tahrik ediyorsun deriz.

    Konuya bir Fenerbahçeli ya da tarafsız bir insan gözüyle bakarsak; Trabzonspor da İstanbul’daki maçta saha ortasında sevinmişti, sevinmek her takımın hakkıdır, saha içinde olmaması gereken insanların sahada ne işi var deriz.

    Bu konuda tek tarafı hatalı ya da tek tarafı haklı görmek doğru olmaz. Öncelikle ülke dinamiklerini çok iyi bilmek, taraftar psikolojisinden anlamak ,Türk insanının bölgesel hassasiyetlerini düşünmek gerekir. Düz mantıkla bakarsak Fenerbahçe futbolcusu sahada sevinebilir, en doğal hakkıdır ancak İsmail Kartal veya Fenerbahçe yönetiminden bir yetkili çıkıp ‘’istediğimizi aldık, hadi gelin soyunma odasında sevinelim’’ deseydi büyük bir profesyonellik yapmış olacaktı. Birisinin artık bir büyüklük yapması bir adım atması lazım aksi takdirde bu husumet katlanarak devam edecek. Fenerbahçeli futbolcular belki ceza alacak, belki bu cezalar şampiyonluk yolunda olumsuz etki yaratacak. Bu anlamda galip gelmiş olan yani psikolojisi daha sağlıklı olan tarafın daha olgun hareket etmesini beklerdim.

    Bizim tek derdimiz bu iki takım arasındaki gerginlik değil, bu maç TV’den yayınlanıyor ve onlarca kamera ile takip ediliyor. Diyelim ki emniyet güçleri çabuk müdahale etti, diyelim ki kamera kayıtlarından sorumlular bulunacak peki alt liglerdeki şiddet sorunları ne olacak ? her müsabakada yeterli emniyet mensubu var mı, emniyet güçleri tarafsız mı, kamera var mı yeterli mi? Alt liglerde kim bilir ne baskılar, ne tehditler var.

    Endüstriyel futbol, fanatizmi körükleyerek kazancını arttırabiliyor, Başarısız futbolcular fanatizmi kullanarak kötü performansını maskeleyebiliyor, spor programlarındaki şaklabanlar daha fazla izlenebilmek için her türlü kutuplaşmayı destekleyebiliyor, geçim sıkıntısı vb sosyolojik sorunlar yaşayan vatandaş da patlamaya hazır bomba olduğu için hayatın her noktası şiddete çok açık duruma gelmiş bulunuyor. Tribünler bu anlamda, insanların sürü psikolojisini de arkasına alması ile tam bir patlama alanı olmuş durumda. Şiddete meyilli insanlar nerede boşluk olduğunu çok iyi analiz ediyor ve orada sahne alabiliyor.

    Devletin bu anlamda çok sert ve kişisel anlamda caydırıcı önlemler alması gerekir. Cezaların herkes için uygulanabilir olması şarttır. Ciddi önlemler alınmazsa çok üzücü sonuçlar ile karşılaşırız.

    Devamını Oku

    TARİH TEKERRÜRDEN İBARETTİR!

    TARİH TEKERRÜRDEN İBARETTİR!
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Osmanlı döneminde tahta çıkması muhtemel şehzadelerin muhafızlar tarafından sürekli olarak ev hapsinde tutuldukları yere kafes denirdi. Osmanlı’nın ilk dönemlerinde saltanatın varlığının sürdürülebilmesi için kardeş katli onaylanmıştır. Yeni tahta geçen sultanın kendisine ileride rakip olabilecek kardeşlerini öldürmesi sıkça yaşanmıştır. Ancak bu uygulama nedeniyle tahtın varisleri azalmış ve Osmanlı soyunun tükenmesi tehlikesi ortaya çıkmıştır. Olası varislerin ev hapsinde korunmasına kafes sistemi denmiştir ve bu sistem hanedanın sürmesinin güvencesi olmuştur. Bu uygulamanın da kötü tarafı tahta çıkan yeni hükümdarın halktan kopuk olması ve devlet yönetiminden habersiz olmasıdır. Oysa ki şehzadeler eskiden olduğu gibi sancaklara gitse, bir nevi staj yapsa, devlet yönetimini küçük çaplı bir alanda öğrense, sorunları kendi gözüyle görse ve çözse, yaparak yaşayarak öğrenme modeliyle eğitimden geçmiş olacak ve zamanı gelip tahta çıktığında bu tecrübesiyle devleti idare etmesi daha mantıklı olurdu.

    Neden böyle bir giriş yaptım, neden tarih tekerrürden ibarettir dedim ? Günümüzde de kulüplerde, kurumlarda, derneklerde yani yönetenlerin, karar verenlerin olduğu her yerde olası rakipleri yok etme mantığı devam ediyor. Allah’tan artık öldürme, asma, boğma yok , öyle olsa yanmıştık. Şimdi bilerek ve isteyerek organize şekilde güçlü rakibi pasifize etme, lekeleme ve itibarsızlaştırma var. Becerikli olanı, zeki olanı, güçlü ve mücadeleci olanı, doğru karar verme mekanizması hızlı çalışmakta olanı, bilgili olanı, herkes tarafından kabul görmüş olanı seçmediğin zaman kısa vadede isyanlar görürsün çok da uzun olmayan vadede yok olursun.

    Kulüplerde de bunu sık yaşıyoruz. Teknik direktörler yanlarında üst düzey yardımcılar, üst düzey sportif direktörler istemiyor. Tabi ki bunun nedeni de geçmişte yaşanmış ihanetler, darbeler ama bu korkuyla da zayıf kadro kurmak çok büyük yanlış. İtiraz etmeyen , her şeye evet veya haklısınız diyen, koş çantamı getir deyince ses çıkarmayacak olan pısırık teknik adamın koltuğunu tehdit etmeyen vasat adamlardan kurduğunuz kadro ile çok fazla yol alamazsınız. Kaliteli insandan korkmayın, sadece güvenilir olup olmadığını anlamaya çalışın.

    Sportif direktör seçiyorlar; adamın federasyonda tanıdığı yok, menajerler ile sohbeti yok, tanıdığı bir kulüp başkanı yok, hakem camiasından tanıdığı yok, spor akademileri ile bağlantısı yok, transfer için oyuncu bilgisi yok, piyasada dönen ücretlerden haberi yok, kulüp idare etmekten haberi yok, sporcu grubuyla iletişimi zayıf, değişen kurallardan ve yönetmeliklerden haberi yok. Peki bu kardeşimizin ne özelliği var; çok efendi, markete sigara almaya gönderiyoruz ses çıkarmıyor.

    Tarih tekerrürden ibarettir, bu kafes sistemi Osmanlı’nın yıkılmasında başrol oynayan sebeplerden birisidir. Beni rahatsız etmeyeni, beni en çok pohpohlayanı seçeyim derseniz yolda kalırsınız.

    Ne demişler; Hızlı gitmek istiyorsan yalnız git, uzağa gitmek istiyorsan birlikte git. Yol uzun, ekip önemli.

    Devamını Oku

    SPOR ve SİYASET!..

    SPOR ve SİYASET!..
    1

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Küreselleşen dünyada insanlar, dünyanın herhangi bir yerinde gerçekleşen bir etkinliğe anında erişme imkânı bulabilmektedirler. Bu sayede spor ve spor olayları geniş halk kitleleri tarafından izlenmekte, takip edilmekte ve uygulanmaktadır. Bunun sonucunda da spor bir yaşam biçimine dönüşmekte ve halkın tüm kesimleri çeşitli şekillerde spor olaylarının içine çekilmektedir. Bununla birlikte kitlelerin spora olan bu ilgisini değerlendirmek isteyen, ekonomik ve sosyal olarak çıkara dönüştürmeyi arzu eden bir kesim de ortaya çıkmıştır. Yaşamın birçok alanında yer alan ve çeşitli şekillerde bireye katkı sunan sporun ayrıca uluslararası alanda bir toplumun kültürünün tanıtılabileceği çok yaygın bir propaganda ve reklam aracı olduğunu da unutmamak gerekir. Öte yandan spor, elde edilen gelirler bakımından oldukça büyük bir ekonomiyi teşkil etmektedir. Bu özelliklerinden dolayı sporun kapsadığı alan da oldukça genişlemektedir.

    Siyasiler iktidar mücadelesinde sonuca ulaşmak adına dönemin gerektirdiği her imkânı değerlendirmek, her argümanı kullanmak arzusunda olmuşlardır. Bu imkânlardan biri de birçok insanın farklı şekilde ilgilendiği spor olaylarıdır. Üstelik spor yüzyıllardır kitlelerin yaşamlarında var olmuş bir olgudur. Toplumun spora olan ilgisi ile siyasilerin bu ilgiyi kendi çıkarları için kullanarak taraftar toplama çalışmaları ve ayrıca bu uğurda ortaya koydukları çabalar siyasetle sporun iç içe olmasına sebep olmuştur. Siyasiler, spora ,özellikle büyük kitlelerin ilgilendiği dallarına ilgi göstermiş, destek olmuş, sahiplenmiş ve hatta bu alanlarda başarı sağlanması için gayret göstermişlerdir. Bugün başta kulüp yöneticileri, ticari işletmeler, reklamcılar, siyasetçiler ve medya olmak üzere sporun nimetlerinden faydalanan farklı gruplar ortaya çıkmıştır. Özellikle siyasiler tarihin hemen her döneminde sporun destekçisi konumunda bulunarak, elde edilen ve edilecek başarılardan kendilerine pay çıkarmayı ummuşlardır.

    Spor, Ludwig John tarafından ‘yurtsever, hiyerarşik, ve otoriter bir devlet eliyle ulusal birliği örgütleyen bir eğitim aracıdır’ şeklinde tanımlanmıştır. Sporun kitlelerin afyonu olduğunu destekleyen, Francisco Franco’nun, Bernabeau stadyumunu kastederek ‘Bana 150 bin kişilik uyku tulumu yapın’ ifadesi ile, Antonio Salazar’ın ‘Portekiz’i kırk yıl Fiesta (şölen), Fadima (örgütlü din), ve Futbol (3 F) ile yönettim’ sözleridir. Bu ifadelerden, sporun iktidarlar ile kitleler arasındaki ilişkisi hakkında çıkarımlarda bulunmak mümkündür. Spor, öncelikle siyasal ideoloji tarafından kendi iktidarının meşruiyeti için kullanılmış ve bir nevi propaganda aracı haline getirilmiştir. Bunun en uç örnekleri, Hitler Almanya’sı, Franco İspanya’sı ve Salazar’ın Portekiz’idir. Ayrıca spor, bilhassa da futbol, Latin Amerika ülkelerinde iktidarı ele geçiren askeri idarelerin sıkça kullandıkları bir manipülasyon alanıdır.

    Siyasetçilerin spora karıştıkları kadar destek olmadıkları alınan sonuçlarla ortadadır. Siyasilerin spora olan destekleri özellikle altyapı konusunda ideal seviyede olmadığından elde edilen başarı da sınırlıdır ve beklentileri tam manasıyla karşılamamaktadır. Umarım siyasetçiler bir gün gerçekten spor adına bir şeyler yapmak için plan ve program yaparlar.

    Devamını Oku

    Cenk Karslı; “Organize Olamazsan Yok Olursun!”

    Cenk Karslı; “Organize Olamazsan Yok Olursun!”
    1

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Her toplumun kendine has özellikleri vardır. Tarihsel süreç içerisinde değerlendirdiğimiz zaman bu toplumlar farklı dönemlerde olsa bile benzer karakteristik özellikleri sergilerler. Türkler’ in birçok özelliği vardır; savaşçı olmak, mert olmak, bağımsızlığına düşkün olmak, toplumda kadına önem vermek, çalışkan olmak, ekmeğini taştan çıkarmak, geleneklerine bağlı olmak, tarım ve hayvancılıkta başarılı olmak, hukukun üstünlüğüne inanmak gibi… Ancak Türkleri diğer toplumlardan ayıran en büyük özelliklerden biri de organize olabilme başarısıdır.

    Örneğin; Tarihte ilk düzenli ordu MÖ 209 yılında Mete Han tarafından kurulmuştur, Türk beyliklerini savaşta yenip yok ettiğinizi zannedersiniz ama yerine 2-3 yeni beylik kurulur. Bir Çin Atasözü şöyle diyor; İki Yahudi bir araya gelirse şirket, iki Türk bir araya gelirse devler kurar. Bu özellik sayesinde Türkler, tarih sahnesinde her zaman var olmuştur. Yakın tarihimize baktığımızda ise Kurtuluş Savaşı tüm imkansızlıklara rağmen tamamen bir organizasyon başarısıdır. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk büyük bir askeri dehaydı ancak orduyu ve Türk halkını da bu mücadeleye dahil ederek müthiş bir organizasyon kurmuştur. Günümüze geldiğimizde ise içinde yaşadığımız toplumun birçok farklı konuda kutuplaştığını, ayrıştığını ve birbirine düşman olduğunu görebiliyoruz. Bu düşmanlık ve kutuplaşma normal olarak müşterek bir mevzuda bir araya gelmeyi ve organize olmayı imkânsız hale getiriyor. Halk; zengin, fakir, okumuş, okumamış, doğulu, batılı, alevi, sünni, köylü, şehirli, hayvana hassas olanlar, hayvana o kadar da hassas olmayanlar, kurallara uyanlar, kuralsız yaşayanlar, sağcı, solcu, iktidara yakın, muhalefete yakın gibi bir çok konuda keskin hatlarla ayrışmış durumda. Tehlikeli olan ise herkes karşı fikri yok saymaya çalışıyor, karşı fikirdeki herkesi terörist etiketi yapıştırarak yok etmeye çalışıyor. Bu durum halkın genelinde böyle olduğu gibi kulüplerde de tribünde de böyle.

    Bizim kulüpte de bu tarz kutuplaşmalar mevcut. Halbuki birleşmiş bir Karşıyaka’nın önünde kimse duramaz. Biz kendi içimizde birlik ve beraberlik sağlayamadığımız için 5.sınıf kulüplerin ekmeğine yağ sürüyoruz. Rakiplerin hiçbir şey yapmasına gerek kalmadan zaten yarışta geride kalıyoruz. Güçlü bir yönetim, güçlü bir tribün nasıl oluşturulabilir; doğru bir organizasyon ile mümkün olabilir. Tepeden tırnağa herkesin görevi belli olursa, herkesin yetki alanı ve sorumlulukları belli olursa, özel şirketlerdeki gibi performans kontrol mekanizması kurulursa aksaklıklar çabuk tespit edilir ve hemen giderilir. Sistemin kontrol edilebilir olması gerektiği gibi organizasyon şemasının da tek elden tasarlanması gerekir. Futbol takımları için derler ya atanın, tutanın iyi olacak aynı konu kulüp yapısı için de geçerli. Organizasyonu iyi yapacaksın, kapıları iyi tutacaksın, yönetimde ve tribünde tek yumruk olacaksın. Organize olmuş Karşıyaka’nın önünde kimse duramaz.

     

    Devamını Oku

    Cenk Karslı ; BAYER LEVERKUSEN!

    Cenk Karslı ; BAYER LEVERKUSEN!
    2

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Hradecky, Tapsoba, Tah, Hincapie, Stanisic, Xhaka, Andrich, Grimaldo, Tella, Wirtz, Adli… bu isimlerden hangisi size tanıdık geliyor. Belki birini, belki ikisini tanıyorsunuzdur. Bu arkadaşlar 2 hafta önce Bayern Münih takımını 3-0 yendiler. Dünya devi Bayern Münih bu maçta Leverkusen takımına bir isabetli şut atabildi. Bir maçlık performanstan yola çıkarak bir başarı hikayesi yaratacak değilim ancak hikayeyi biraz daha genişletmek mümkün. Bu takım Bundesliga’da oynadığı 23 maçta 19 galibiyet 4 beraberlik alıp hiç yenilgi yüzü görmeden 61 puan topladı ve şu an son 11 sezonun şampiyonu Bayern Münih’in 8 puan önünde lider durumda. Bu arada 2023-2024 sezonunda çıktığı 33 ( 23 lig, 4 kupa, 6 Avrupa kupası ) maçta 29 galibiyet elde eden Xabi Alanso ve öğrencileri daha önce 32 maçlık yenilmezlik serisi yakalayan Bayern Münih’in rekorunu da ele geçirmiş oldu.

    Bayer Leverkusen, 1904 yılında ünlü ilaç firması Bayer tarafından Almanya’nın Kuzey Ren-Vestfalya eyaletinin 165 bin nüfuslu Leverkusen şehrinde kurulmuş spor kulübüdür. Kulüp, Bizim jenerasyonun hatırlayabileceği 2001-2002 sezonunda Şampiyonlar ligi finali oynaması dışında çok bilinen bir başarıya sahip değil. Real Madrid ile oynanan final maçında Yıldıray, Lucio, Ballack gibi tanıyabileceğimiz isimler ile sahaya çıkmış ancak 2-1 yenilmekten kurtulamamıştı.

    Bayer Leverkusen son 10 yılda Bundesliga sıralamasında genellikle ilk 6 içinde olmuş ama hiç ikinci bile olamamış. Bu takımın piyasa değeri 566 milyon Euro, kusursuz bir makine olarak tabir edilen en büyük rakip Bayern Münih’in piyasa değeri 976 milyon Euro

    Bu takımdan bahsederken Xavi Alonso’dan bahsetmemek olmaz. 43 yaşındaki teknik adam Sociedad, Liverpool, Real Madrid, Bayern Münih gibi takımlarda üst düzey futbol oynadıktan sonra Real Madrid altyapısında antrenörlük hayatına başladı, daha sonra Sociedad B takımına teknik direktörlük yaptı. Kendini artık hazır hisseden Xavi , Leverkusen’e gelerek Avrupa’nın en büyük liglerinden birinde dünyanın en büyük kulüplerinden birine meydan okuma yolunda büyük bir mesafe katetmiş oldu.

    Bu kulüp, bu şehir bundesliga’da Bayern Münih’in mutlak hakimiyetini kabullenmedi, ikinci olsak da büyük başarıdır demedi. Bu başkan, bu teknik direktör elimizde yıldız futbolcular yok bu malzeme ile ne yapılabilir ki demedi. Devrim önce beyinlerde başlar. Yönetenler, teknik kadro, futbolcular ve taraftar en iyisini yapmak için mücadele ederse, zihinsel anlamda engeller aşılırsa, teknik-taktik anlamda kabına sığmayan yenilikler üretilirse olmaz dediklerin olur. Bize bu duyguyu hatırlatan, başka ülkelerde başka liglerde düşük imkanlarla mücadele eden takımlara cesaret veren Leverkusen takımına teşekkür ederiz. Unutmayın cesaret gösterdiğinizde değişim de başlar ve cesaret bulaşıcıdır.

    Devamını Oku