Ahmet Talimciler: Öğrenci Affı ve Üniversite Sınavına Kaldırmaya Dair!
Türkiye’de siyasetin eğitim sistemi üzerindeki eli hiçbir dönem eksik olmamış ve eğitimi, kendi istediği hedefler doğrultusunda şekillendirmek için kullanması söz konusu olmuştur. Bu konuda en ilgi çekici olan ise hiç kuşkusuz öğrenci affı adı altındaki düzenlemelerdir. 1983 yılında ilk kez yapılan ve ardından neredeyse her iki yılda bir sistematik hâle dönüştürülen af uygulamalarının on dördüncüsü (şimdilik sonuncusu) 2018 yılında çıkartılmıştı. AKP iktidarı döneminde 2005, 2008, 2011, 2012 ve 2018 yıllarında olmak üzere beş kez yapılan düzenlemenin yanına bir altıncısının önümüzdeki günlerde ekleneceğini göreceğiz. Ülkemizin köklü ve öğrenci sayıları fazla olan üniversitelerinin öğrenci işleri ve öğretim üyelerine şimdiden kolaylıklar diliyorum. Zaten fazlasıyla bürokratik mekanizmalar ile uğraşırlarken şimdi bir de yıllar içerisinde okullarından ayrılmış olan öğrencileri, aradan geçen yıllar içerisinde değişen derslere uyarlamak için çaba harcamak zorunda kalacaklar. İşin ilginç yanı bütün bu zaman ve emeğin büyük bir çoğunluğu ise ne yazık ki boşa gidecek!
1997 yılında çıkartılan af sürecinde üniversitede araştırma görevlisi olarak çalışıyordum ve ardından gelen bütün af süreçlerinde farklı kademelerde görevdeydim. Çok az sayıda öğrencinin getirilen bu aflardan yararlanmış olduğuna ve öğrenim hayatlarını tamamlayabildiklerine şahit oldum. Geri kalan büyük çoğunluk ise bir hevesle başvuruda bulunanlar veyahut başlayıp kısa bir süre sonra tekrar bırakanlardan oluşuyordu. Tabii bir de şunu eklemeden geçmemeliyiz, af spekülasyonları başladığı anda öğrenciler arasında çıkarılacak olan aftan yararlanmak isteyenlerin özellikle yüksek lisans ve doktora düzeyindekilerde daha fazla geçerli olacak bir şekilde bağlı oldukları enstitülerden kayıtlarını sildirme yoluna gidiyor olmaları durumudur. Öğrenciler bu şekilde yeniden yıllar kazanmakta buna karşın danışmanlık müessesesi ise giderek daha fazla şişmektedir.
İktidarın iki ortağı arasında söz konusu üniversite olduğunda adeta adı konmamış bir paylaşım yaşanıyor gibi duruyor. İcraat kısmını hayata geçiren iktidarın büyük ortağı AKP iken söz konusu düzenlemeleri dillendiren ve kamuoyunun dikkatini çeken ise küçük ortak MHP oluyor. Geçtiğimiz yıl üniversite sınavı sonrasında yaşanan gelişmeleri bu açıdan tekrar hatırladığımızda MHP lideri Devlet Bahçeli’nin önce üniversitelere ek yerleştirme yapılması gerektiği açıklamasını yaptığını ve ardından YÖK’ün bu konuda hemen devreye girerek gereğini yerine getirdiğini unutmayalım. Fakat bütün bu düzenlemelere rağmen geçen yıl binin üzerinde bölümün sıfır veya sıfıra yakın çektiği gerçeği nedeniyle durumun sıkıntılı olduğunu ve ardından bu kez baraj puanlarının kaldırıldığını da hatırlayalım. Şimdi iktidar eli biraz daha arttırıyor ve sınavsız üniversite formülünü devreye sokacakları müjdesini üstelik hafta sonu sınava girecek olan öğrencilere başarı dilekleri içerisinde sunarak, yerine getiriyor.
Yıllar içerisinde üniversite sayısını bir hayli arttırdık buna karşın ne yazık ki bu yeni kurulan üniversitelerimizdeki öğretim üyesi sayısını aynı oranlarda arttıramadık! Hatta bu konuda 5 Haziran tarihli YÖK Akademik Hareketlilik Projesi söz konusu sıkıntıyı aşabilmek adına köklü üniversitelerimizin yetişmiş akademik kadrosu ve birikimini Anadolu’daki henüz yolun başında üniversitelerimiz ile buluşturmaya çalışmakta. Kadroları kendi üniversitelerinde kalmak koşuluyla bir yarı yıldan az olmamak ve dört yarı yıldan fazla olmamak koşuluyla öğretim üyelerinin gidecekleri üniversitelerin tabi oldukları ödenek, diğer haklar ve 6245 sayılı Harcırah Kanununa göre geçici görev yolluğu, görev yapacakları üniversite tarafından ödenecektir.
Türkiye’nin üniversite eğitiminin nicelik ve nitelik ikilemi içerisinde sürekli olarak niceliğe odaklanır bir pozisyona indirgeniyor olması son derece sıkıntılı bir geleceği işaret etmektedir. Üniversite denilen eğitim kurumunun nitelikten uzaklaştığı ölçüde tercih edilirliği ve toplumsal hayat içerisindeki ağırlığı da azalmaktadır. Tabii bir de dünyanın hiçbir yerinde ilk okula başlayan bütün çocukların mutlaka üniversite eğitimi alması gerektiği gibi bir anlayış söz konusu olmadığı gibi böyle bir durum gerekli de değildir. Ülkemizin yüksek öğrenim kalitesini açılan üniversite sayısı ve buralardaki öğrenci sayıları üzerinden görüp, bakın nereden nereye geldik ifadelerini kullanmak hiçbir işe yaramaz! Asıl üzerinde durmamız gereken nitelikli öğrencileri yetiştirecek eğitim kurumlarımızın yapısını arttırmaktır oysa tam tersine bir eğilim içerisinde ilerlemeyi sürdürüyoruz. Her geçen yıl üniversite sıralarına gelen öğrencilerimizin kendilerini ifade etmeleri, kendi dillerini kullanabilme becerileri ve derslere katılımları azalıyor. Bu durum sadece lisans eğitimi düzeyinde değil içinden geçmekte olduğumuz dönemde önce yüksek lisans eğitiminde başladı ve doktora eğitimlerinde de kendisini hissettirmekte.
2002 yılından bu yana AKP iktidarında Milli Eğitim Bakanlarında koltuğu tam sekiz isim oturmuş bu süre içerisinde YÖK başkanlığında ise beş farklı ismi görüyoruz. AKP iktidarı bu süre içerisinde sık sık kültür konusunda istediklerini hayata geçiremediklerini belirtmişti. Yapılan icraatları ve ortaya çıkan sonuçlara baktığımızda ise nicelik konusundaki ısrarın yıllar içerisinde azalmak yerine giderek daha da arttığını görüyoruz. Üniversitelerden mezun olan öğrenci sayılarının arttırılması, daha fazla lisansüstü öğrenci mezun sayılarının çoğaltılması ile istatistiki anlamda başarılı gözükmek mümkündür. Buna karşın kalite ve mezunların toplumsal hayat içerisindeki karşılıklarının yeri ve etkinliği söz konusu olduğunda ise işler tersine dönmeye başlar. Daha önce beklentilerin tersine çıktığı alan eğitim ifadesini kullanmıştım ve aradan geçen zaman içerisinde ne yazı ki bu alan ile ilgili olarak kurulan ilişki daha iyiye gitmek yerine daha da sıkıntılı bir görünüme doğru hızla yol almaktadır. Eleştirel düşünme, sorgulama ve tartışma alanları olarak üniversitelerin evrenselleşmesinin önünü açmak durumundayız. Üniversite bir gelenektir ve yıllar içerisinde oluşturulan değerlerin usta çırak ilişkisi içerisinde hocaların aktarımlarıyla şekillenir. Bu mecrayı her dönüştürme girişimi beraberinde daha büyük ve içinden çıkılmaz sorunların oluşmasına yol açacaktır. İşte bu yüzden üniversite konusunda söz söylerken birden çok daha fazla düşünmeli ve öyle hareket etmeliyiz. Kısa vadeli ve belirli bir kitleyi hedef alan çözüm önerilerinin sonuçları üniversite açısından yarardan ziyade zarar olarak kendisini göstermiştir/göstermektedir. Umarım yanılırım ancak geçmiş deneyimlerim durumun yine bu minvalde ilerleyeceğini ortaya koymakta.
VEFAT
22 Aralık 2024ÖNE ÇIKAN HABERLER
22 Aralık 2024İZMİR
22 Aralık 2024GÜNDEM
22 Aralık 2024KAF SİN KAF
22 Aralık 2024KARŞIYAKA HABERLERİ
22 Aralık 2024KARŞIYAKA HABERLERİ
22 Aralık 2024