Bu aylar Ulusal tarihimiz açısından en önemli günleri kapsıyor: Sakarya Meydan Muharebesi (23 Ağustos-13 Eylül), Başkomutanlık Meydan Savaşı (30 Ağustos 1922),İzmir’in kurtuluşu (9 Eylül 1922), Cumhuriyet Bayramı (29 Ekim)…
Atatürk, Sakarya Meydan muharebesi için ‘Sakarya Melhame-i Kübra’ yani büyük ve kanlı savaş, kangölü, kan deryası derdi, çünkü 23 Ağustos 1921’den 13 Eylül 1921’e uzanan bu dönem Kurtuluş Savaşımızın dönüm noktasıdır. İsmail Habip Sevük gibi pek çok yazar ve tarihçi, haklı olarak tarihi Viyana kuşatmasına atıf yaparak “13 Eylül 1683 günü Viyana’da başlayan çekilme, 238 sene sonra Sakarya’da durduruldu’’ şeklinde bir vurgu yapar.
Ülkemizin bağımsızlığı için bir ölüm kalım savaşı olan bu muharebeler 22 gün sürdü ve ordumuz 5713 ölü, 18.480 yaralı, 828 esir ve 14.268 kayıp olmak üzere toplam 39.289 zayiata maruz kaldı. Yunanlılar da bu rakam 23.007 idi.
Atatürk, ünlü “Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır. Bu satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı yurttaş kanıyla sulanmadıkça vatan terk olunamaz.” sözünü bu savaşa atfen dile getirmişti ve savaş sonrası Milletinin savaşın kazanılacağına olan inancı yerine gelirken, o ana kadar, Ankara’ya mesafeli duran İstanbul basın ve kamuoyunun tavrı değişmiş, uluslararası arenada da Türk Kurtuluş Savaşına sempati artarken Yunanistan, arkasındaki İngiltere dahil tüm desteğini kaybetmiştir.
Dünya harp tarihinde 22 gün ve gece 100 kilometrelik bir hatta devam ederek en uzun süreli meydan savaşı olarak kayıtlara geçecek Sakarya Meydan Muharebeleri, Çanakkale gibi destansı bir çarpışmanın yaşanması ile adeta bir ulus küllerinden yeniden doğarken, Atatürk’e de TBMM tarafından müşir (Mareşal) rütbesi verildi, ayrıca ‘Gazi’ unvanı ile onurlandırıldı. Bilindiği gibi Atatürk, Milli Kurtuluş Mücadelesini başlatmak için Samsun’a ayak basması sonrasında Osmanlı Devleti tarafından verilmiş olan tüm rütbeler geri alındığından Sakarya Muharebesine kadar askeri bir unvan taşımıyordu.
1.ve 2. İnönü Savaşlarında yenilgileri sonrası, Ankara’yı alarak Türk Milletinin kurtuluş azmini bitirip Sevr’i TBMM’ne kabul ettirerek kendi Megalo İdeaları peşinde olan 136 bin erden oluşan Yunan Ordusunun başındaki General Anastasios Papulas, Sakarya bozgunu sonrası geri çekilirken harap olmamış tek Türk köyü bırakmadı ve tahminlere göre bir milyonun üzerinde sivil vatandaşımız evsiz kaldı. Yunan Kralı Konstantin’in kardeşi Holstein Hanedanı üyesi Prens Andrea de Yunan Ordusunda 2.Kolordu Komutanı idi ve Oğlu Prens Philip’in Korfu adasındaki doğum haberini alınca kendi kontrolündeki Emirdağ, Sivrihisar ve Haymana’da yağmalanmadık ev, yapmadık katliam bırakmamıştı! İzmir’in kurtuluşundan iki gün sonra yani 11 Eylül 1922’de,Ülkesinde darbe olunca (ki bu darbede ‘Anadolu Hezimetinin’ sorumlusu olarak ilan edilen üç Başbakan, iki Bakan ve bir Başkomutan idam edildi) can havli ile kendisi ve ailesi İtalya’ya sığınmak zorunda kaldı.
Anadolu yenilgisi kişisel tarih açısından Oğul Prens Philip’in de kaderini değiştirdi. Britanya Askeri okulları ve Kraliyet Donamasındaki görevleri sonrasında, Avrupa Aristokrasisinin gelenekleri çerçevesinde İngiltere Kraliçesi Elizabeth ile evlendi, Edinburg dükü ünvanı ile bu yıl, 9 Nisan 2021 tarihine kadar ve bundan sonraki İngiltere Kralının da babası olarak yaşamına devam etti.
Sakarya ve devamında gerçekleşen Başkomutanlık Meydan Savaşları, sadece Türk Ulusunun bağımsızlık ve kurtuluş ülküsünün bir deha olan Atatürk gibi liderlik sayesinde gerçekleşmesi yanında Dünya mazlum ülkeleri için de bir umut olmuş, ülkemize yapılan işgallerin mimarları Thomas Woodrow Wilson(ABD) ve David Lloyt George (İngiltere) iktidarlarını kaybederek Hindistan dahil bir çok ülkenin bağımsızlığını kazanmasına yol açmıştır.
Sakarya’daki kıvılcım,9 Eylül’de İzmir’i aydınlatmış, Dünya Politik Arenasını yeniden yapılandırmıştır. Tüm Şehitlerimizin Ruhu Şad Olsun. Hepsini minnet ile anıyoruz.