Kadınlara ait şiddetin dozunun her geçen gün artması ve son olarak Pınar Gültekin’in sevgilisi Cemal Metin Avcı tarafından hunharca öldürülmesi üzerine Avukat Elif Yıldız önemli bir yazı kaleme aldı…
İşte Avukat Elif Yıldız’ın yazısı:
“2019’da 474 kadın, cinayet nedeni ile öldü… Erkekler, 2020- Haziran ayında 21 kadını öldürdü, 31 kadının ölümü şüpheli, 61 kadına şiddet uyguladı, 13 kadına tecavüz etti, 46 çocuğa tecavüz etti, 93 kadını seks işçiliğine zorladı.
Uzun süredir, kadına karşı şiddeti, kadın cinayetlerini konuşuyoruz. Artık, sözleri de (noktaladık) kaybettik. 21.07.2020 sabahı Pınar’ın cinayeti haberi ile uyandık.
Pınar Gültekin, ormanda ölü bulundu…
Erkeğin cinayetle sonuçlanan gözü dönmüşlüğüne zemin hazırlayan ve cesaretlendiren ataerkil politikayı ve sistemi değiştirmedikçe kadın cinayetleri bitmeyecek. Bu sebeple, kadın cinayetleri politiktir diyebiliriz.
Türkiye, her geçen gün, kadınların aleyhine yol almaktadır.
11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul’da imzaya açılan (Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe giren) ve ilk imzalayanın Türkiye Cumhuriyeti Devleti olduğu; “Kadına Yönelik Şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi-İstanbul Sözleşmesi” ve bu sözleşmeye dayanarak çıkarılan 6284 sayılı “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun” şiddete karşı korunmanın güvencesidir.
İstanbul sözleşmesinin amacı,
Kadınları her türlü şiddetten korumak, kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetle mücadele etmek, şiddeti önlemek ve kovuşturmak;
Kadına yönelik her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına katkıda bulunmak ve kadınları güçlendirerek, gerçek anlamda kadın erkek eşitliğini teşvik etmek;
Şiddet mağdurlarını korumak ve desteklemek,
Şiddetle mücadelede tüm kurum ve kuruluşlar arasında iş birliğini sağlamak amacıyla koordinasyonu sağlamaktır.
İstanbul sözleşmesini düşmanlaştırarak, feshedileceğini açıklayarak, 6284 sayılı “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun”un uygulanmasındaki aksaklıklara dair veri oluşturmayarak kadın cinayetleri durdurulamaz. Bu sözleşmeyi feshetmenin kadın hakları konusunda sembolik anlamı da çok büyük ve yıkıcı olur.
Çoğu şiddet vakıası, kadınlara biçilen rollerden kaynaklanmaktadır. Yani, kadınların “eşit” olmadığı inancından kaynaklanıyor. Oysaki, Anayasa’nın 10. Maddesinde, kadın ve erkek eşitliği düzenlenmiştir.
İstanbul Sözleşmesi, aileyi değil; kadını koruyor şeklinde iddialar bulunmaktadır. İstanbul Sözleşmesi ile korunan Kadındır. Çünkü, İstanbul Sözleşmesinin tüm hükümlerinin temelinde bir şiddet vakıası bulunmaktadır. Aile çok değerlidir; mutlu bir aile veli nimettir. Ancak, şiddet olduğunda artık mutlu bir aileden söz edilemez. Bu nedenle de şiddetin olduğu yerde kadın korunmalıdır. Bu sözleşme sayesinde, 6284 Sayılı Kanun ile şiddet durumunda uygulanabilecek birçok koruma tedbiri yürürlüğe girmiştir. Tüm bunlara rağmen, uygulama zaten tartışmalıdır. Şiddet gördüğü için savcıya, polise gitme cesareti bulan kadınlarımızın %81i ise takipsizlik kararı ile karşılaşmaktadır.
O halde, kadın erkek eşitliğinden taraf olmayıp, eşitliğin kutsal aile ve fıtratla çeliştiği dile getirildiği müddetçe kadın cinayetleri durdurulamaz.
İstanbul Sözleşmesi ile şiddet eylemlerinde arabuluculuk ve uzlaştırma da dahil alternatif uyuşmazlık çözüm süreçleri yasaklanmıştır. Şiddet görmüş hiçbir kadın evliliğini sürdürmek zorunda değildir. Şiddet görmüş kadının erkekle uzlaşması, şiddeti kabul edilir bir eylem haline getirmekten başka bir amaca hizmet etmez.
Kadın cinayetleri davalarında, en çok başvurulan ceza indirim gerekçeleri olarak “haksız tahrik”, “mahkemede iyi hal durumu gibi” gibi gerekçeleri uygulayarak kadın cinayetleri durdurulamaz.
İstanbul Sözleşmesi uyarınca, kültür, gelenek, görenek, din gerekçesiyle işlenen suçlarda haksız tahrik ve iyi hal indirimi uygulanamaz. Çünkü, taraf devletlerin; işbu sözleşme kapsamında yer alan herhangi bir şiddet eyleminin gerçekleşmesini müteakiben başlatılan cezai işlemlerde kültür, gelenek, görenek, din veya sözde “namus”un bu eylemlerin gerekçesi olarak görülmemesi için gerekli yasal ve diğer tedbirleri alma yükümlülüğü vardır.
İstanbul Sözleşmesine taraf devletler, kadının aşağılığı iddiasına veya kadın erkek için kalıp rollere dayanan ön yargıları, örf ve adetleri, gelenekleri ve tüm diğer uygulamaları ortadan kaldırmak amacıyla kadın ve erkeklere ilişkin toplumsal ve kültürel davranış modellerinde değişim sağlamak için gerekli tedbirleri almaları gerekmektedir. Yani, failin “namusumu korudum” savunması bu sözleşmeye göre asla dinlenemez ve karara esas alınamaz.
Tarikat, cemaat gibi toplulukların liderlerinin ya da sözde kanaat önderlerinin kadını düşmanlaştıran ya da güçsüzlüğünü pekiştirecek söylemlerine engel olunmadığı müddetçe kadın cinayetleri durdurulamaz.
Şiddeti her durumda kutsayan, ötekileştiren üst düzey söylemlerde bulunulduğu müddetçe kadın cinayetleri durdurulamaz.
Kadının ayrı bir birey olduğu eğitimi verilmeden kadın cinayetleri durdurulamaz.
Meclis kürsüsünden, medyadan, televizyon dizilerinden kadına karşı şiddete göz yumar açıklama ve eylemlerde bulunulmasına göz yumulduğu müddetçe de kadın cinayetleri durdurulamaz.
En önemlisi ise, mağdura odaklanarak, mağdurun ahlakını, hayatını sorgulayarak, yargılayarak; şiddeti üreten ataerkil sistemi ve erkeklik hallerini değiştirmeye çaba göstermeden kadın cinayetlerini durduramayız.
Sonuç olarak; kadın cinayetlerinin durdurulması için kadınları koruyan İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun” un uygulanması gerekmektedir. Bu yasal düzenlemelerin uygulanmasındaki aksaklıkların tek tek tespit edilip veri oluşturulduktan sonra, bu aksaklıkları gidermeye yönelik olarak yasal düzenlemeler getirilmesi gerektiğine dikkat çekmek istiyorum.”
VEFAT
30 Aralık 2024ÖNE ÇIKAN HABERLER
30 Aralık 2024İZMİR
30 Aralık 2024GÜNDEM
30 Aralık 2024KAF SİN KAF
30 Aralık 2024KARŞIYAKA HABERLERİ
30 Aralık 2024KARŞIYAKA HABERLERİ
30 Aralık 2024