Hüsnü Tekeşin; Ağla Sevgili Yurdum Ağla!..

Canlı tanığıyım, acı feryatlarına şahit oldum, bir ablanın uçak kazasında kaybettiği kız kardeşinin ardından…

Daha Elâzığ’ın Malatya’ nın acısı dinmemişti…

Ölümler…

Kaybettiğimiz canlarımız…

Şehitlerimiz…

Sadece sayılardan ibaret olmamalı, bu kadar basit olmamalı insan hayatı…

Deprem, çığ, uçak kazası, savaş, vs. yetkili zatı muhteremler sadece sayı olarak görüyorlar insanlarımızı, yitip gidenlerin hiçbir değerleri yok onlar için…

Biz yetkisizler de o aptal kutularında verilenlerle yetiniyoruz çoğu kez…

Yetkililerin en başı bir TV kanalında boy gösteriyor…

TV iki bölüme ayrılmış, birinde zatı muhterem siyasi şovlarına devam ediyor, diğer kısımda çığ altında kalan insanlarımızın sürekli artan sayısı ile baş başayız…

O üçe ayrılan uçağın enkazının altında, o çığın altında, o depremin enkazı altında tüm ülke kaldık aslında…

Bir de TV kanalları vefat eden canlar için ilk önce “ölü” sonra “şehit” ifadeleriyle sürekli olarak değiştiriyorlar, karar veremiyorlar canların ölü mü, şehit mi olduklarına bir türlü! …

Ama gerçek olan şu; bu acı feryatlar, arada bir tokat gibi çarpıyor yüzümüze gerçekleri…

Ancak, geride kalanlar acılarıyla baş başa kalıyor ne yazık ki…

Yüz yüze kaldıkları o kadar çok şey var ki…

Anıların, insanı nefessiz bırakacak kadar güçlü ellerinde yapayalnız kalacaklar…

Arada güzel, güneşli günlerden bir gün akıllarına gelecek, sevdiklerinin hep o gülüşleri saracak her bir yanlarını…

Ama hep bir boşluk kalacak o kalp denen, beyin denen küçücük et parçalarında…

Tarifi imkansız kederler içinde kalakalacaklar, sevdiklerine konduramayacaklar ölümü…

Kim kondurabilir ki…

 “İki Şehrin Hikayesi” nde ne güzel bir giriş yapar “Charles Dickens” :

Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü, hem akıl çağıydı, hem aptallık, hem inanç devriydi, hem de kuşku, aydınlık mevsimiydi, karanlık mevsimiydi, hem umut baharı, hem de umutsuzluk kışıydı, hem her şeyimiz vardı, hem hiçbir şeyimiz yoktu, hepimiz ya doğruca cennete gidecektik ya da tam öteki yana – sözün kısası, şimdikine öylesine yakın bir dönemdi ki, kimi yaygaracı otoriteler bu dönemin, iyi ya da kötü fark etmez, sadece ‘daha’ sözcüğü kullanılarak diğerleriyle karşılaştırılabileceğini iddia ederdi… “

Tüm canlarımız ışıklar içinde uyusun…

Yaralılarımıza acil şifalar diliyorum…

Türk Milletinin başı sağ olsun…

Umarım sorumlular ve acıların üstünü örtmeye çalışanlar aynı acıları yaşar…