Futbolu kaybetmek istemiyorsak, bütün futbolseverleri bu karşı çıkışa davet etmek ve bir arada mücadele etmek zorundayız. Aksi halde elimizde bir zamanlar futbol dediğimiz ve kalplerimize dokunan bir uğraş kalmayacak!
Başlık sevgili dostum Tuğrul Akşar’ın geçen yılın sonbaharında çıkan kitabının ismini taşıyor. Türkiye’de spor ekonomisi denildiğinde ilk akla gelen isim olan Tuğrul Akşar’ın T24‘te yayınlanan bütün yazıları bir anlamda ülkemizin spor sahasında olup bitenlerin ekonomik veriler eşliğinde nasıl bir görünüm arz etmekte olduğunu anlamamıza yarıyor. Bu kitabı daha yayınlanmadan önce okuyan ve önsöz yazan isimlerden bir tanesiyim. Kitabın yurt içi ve yurt dışında futbolun tarihsel bir süreç içerisinde nasıl bir gelişim gösterdiğini ortaya koymasının yanı sıra halen içinden geçmekte olduğumuz pandemi sürecinin yansımalarının neler olduğuna ilişkin saptamalar yapıyor oluşu gibi büyük bir önemi bulunuyor.
Bu çalışmayı özgül kılan en önemli husus ise hiç kuşkusuz milyarlarca insanın ilgisini üzerinden toplamayı başaran bu spor dalının, bir oyundan çok daha fazlasını içermesine ilişkin olarak geçirmiş olduğu aşamaları birer birer bizlerin önüne seriveriyor olmasıdır. Oyundan işe dönüşen sürecin aşamaları birer birer nasıl döşenmiştir ve bu süreci hepimizin endüstriyel futbol olarak nasıl telaffuz ediyor olduğumuzu, artık gayet iyi biliyoruz. Fakat burada yazar bize söz konusu yeni bir aşamadan bahsetmek suretiyle var olan durumun bambaşka bir sürecin ürünü olduğunu göstermeye başlıyor: Finansal Futbol. Bu kavram neden bu kadar önemli diye soranlarınız olabilir ya da söz konusu kavramın beraberinden getirmekte olduğu süreçlerin neyi ifade ettiğinin henüz farkında olmayanlar da olabilir. İşte on sekiz bölümden oluşan bu çalışma tam olarak söz konusu yeni dönemin neyi ifade etmekte olduğunu ortaya koymakla kalmıyor aynı zamanda bunun beraberinde getirebileceği sorunları da sıralamak suretiyle önümüzde bambaşka bir çerçevenin açılmasına vesile oluyor. Tabii burada sadece Avrupa’da olup bitenleri değil aynı zamanda kendi ülkemizin futbolunda olanları da bu kez başka bir gözle görmeye başlıyorsunuz.
Güncel bir örnek üzerinden durumu açıklamaya çalışacak olursak, Fenerbahçe Spor Kulübü dünyanın önde gelen futbolcularından bir tanesi olan Mesut Özil’i transfer etti. Fenerbahçeli futbolseverlerin aklında büyük bir ihtimalle Mesut Özil’in transferi sonrasında asıl heyecan verici olan husus ülke içinde şampiyonluk kazanmaktan çok daha fazlası Avrupa’da başarılı olma ihtimalidir. İşte tam bu noktada bir zamanlar Galatasaray kulübünün UEFA ve Süper Kupa’yı kazanmasının üzerinden geçen yirmi bir yıllık zaman dilimi içerisinde futbolun altından çok suların aktığı gerçeği ile karşı karşıya kalıyorsunuz. Öncelikle finansal futbol aşaması dediğimiz ve bizdeki siyaset soslu futbol anlayışı ile uzaktan yakından ilgisi olmayan uygulamalara erişebilmemizin önü daha en başından kapanmış durumda. Bir başka ifadeyle finansallaşmış futbolla birlikte Şampiyonlar Ligi denilen organizasyon içerisinde Avrupa’nın beş büyük ligi (İngiltere, İspanya, Almanya, İtalya ve Fransa) dışında kalan ülke liglerinin final oynayıp kupayı kazanabilmeleri artık tam anlamıyla bir hayal! Çünkü finansallaşmanın getirdiği maddi boyut, kulüpler arasındaki makasın her geçen gün biraz daha fazla büyümesi ile sonuçlanmış durumda. Şampiyonlar Ligi ve önümüzdeki süreçte devreye sokulması planlanan yeni uygulamalar içerisinde söz konusu liglerdeki önde gelen takımların dışındakilerin çok da fazla yaşam hakkı bulunmuyor. Yani bir başka ifadeyle finansal futbol aşaması, kulüpler arasında geçmişte var olan dengelerin tamamıyla ortadan kalktığı bir döneme işaret ediyor. Sonucun belirsizliği olarak adlandırdığımız ve futbolun en önemli özelliklerinden bir tanesini oluşturan ilkenin bugün herhangi bir kıymet-i harbiyesi bulunmuyor ne yazık ki. Finansal futbol aşaması her geçen dakika, kulüplerin birbirleri ile aralarındaki uçurumun biraz daha fazla açılmasına yol açıyor. İşte bu mesafenin nasıl bu kadar açılmakta olduğunu ve söz konusu durumun yarattığı etkilerin neler olabileceğini merak ediyorsanız, mutlaka bu kitabı okumanız gerekiyor. Çünkü bu çalışma size belki çocukluk aşkınız olan ve halen peşinden gitmeyi sürdürmekte olduğunuz futbola dair, bambaşka bir perspektif sunuyor.
Dijitalleşme süreci hayatlarımızın tüm alanlarını olduğu gibi futbolu da fazlasıyla etkisi altına aldı. Bu noktada stadyumların var olan yeni koşullara uygun olarak yeniden inşa edilmesinden başlayarak, yeni nesil taraftarlara uygun hale dönüştürülmesi projesini ilk etapta sayabiliriz. Tabii buna sosyal medya uygulamaları denilen devasa bir gerçekliği ve bu gerçeklik üzerinden kendilerini var etmeye çalışan kulüpleri, futbolcuların yanı sıra taraftarları da eklemeliyiz. Yani hayatın sayısallaştırılması sonrasında büyük verinin işleme kapasitesi her geçen gün artarken, futbol akıl almaz bir hızda dönüşüm içerisine girmiş bulunuyor. Burada artık geçmişin futbola ait kalıplarının yanı sıra manevi hazlara hitap eden noktalarının da herhangi bir önemi kalmamış görünüyor. Finansal futbolla birlikte hayatımızın her alanı gibi futbolun da büyük bir dönüşüm içerisine sokulması söz konusu oluyor. Artık futbol arsaların, ara sokakların içerisinde çocukların top koşturdukları oyun değil.
Küresel sermaye ittifaklarının bileşiminden meydana gelen ve her adımın büyük hesaplamaları içerdiği müthiş bir gösteri. Söz konusu gösterinin en büyük sahnesi ise hiç kuşkusuz Şampiyonlar Ligi organizasyonu. Belki de bu yüzden geçtiğimiz yılın mart ayında başlayan Pandemi süreci ile birlikte diğer bütün spor dalları kontak kapatırken ulusal ligler ve tabii ki Şampiyonlar Ligi organizasyonu bir biçimde tamamlanma yoluna gidildi. TFF başkanı Nihat Özdemir’in Covidli futbolcuları ayırır yola devam ederiz yaklaşımının bir benzerini UEFA başkanı Aleksander Ceferin’in şu açıklamalarında da gördük: Maçlar oynanırken pozitif vaka olursa liglerin durdurulması bir formül değil, öncelik turnuvanın devam etmesidir. Sıfır risk mümkün değil. Her iki başkanın açıklamaları da aslında asıl meselenin futbolcu sağlığından ziyade var olan sistemin devam ettirilmesi olduğu gerçeğini gözler önüne sermektedir. Yani bir başka ifadeyle finansal futbol denilen aşamada artık önemli olan unsur gösterinin mutlak surette devam ettirilmesi gerçeğidir.
İşte tam bu noktada kitabın son bölümüne bakmanın tam sırasıdır. Akşar bu bölümde Futbolun finansallaştıkça kırılganlığının da arttığını rakamlar aracılığıyla daha iyi anlamamıza yardımcı oluyor. ‘Futbolun aşırı finansallaşması, merkez ligler ile çevre ligler arasında finansal polarizasyonun artmasına neden oldu. Özellikle beş büyük ligde yaşanan aşırı gelir artışı merkez liglerde sermaye yoğunlaşmasına neden olurken, çevre liglere parasal akışın azalmasına yol açtı. Bu olumsuz değişim, süreç içinde çevre liglerin giderek yoksullaşıp rekabet güçlerini yitirmesini beraberinde getirdi. Parasal gelire ulaşmakta zorlanan, yani futbol pastasından daha az pay alan çevre ligler, yönetsel zafiyetlerin de etkisiyle zamanla giderlerini karşılayamaz, finansal sorumluluklarını yerine getiremez hale geldiler. Mali yapıları kırılganlaşan ve finansal dengelerini yitiren çevre ligler sürekli krizlerle boğuşurken, merkez ligler refah içende yaşıyorlardı. Ne var ki, bu finansal ve ekonomik dengesizlik sadece çevre liglerin sorunu olamazdı. Çünkü rakip olmadan futbol olamayacağına göre, çevre liglerin de yaşaması gerekiyordu. UEFA’nın merkez ligleri kollayan bilinçli stratejileri çevre ülke ligleri ile merkez ligler arasındaki uçurumu daha da derinleştirdi. Korona virüs salgını bu şiddetli çelişkinin gün yüzüne çıkmasına neden olurken, Avrupa futbolundaki haksız ve dengesiz rekabetin nasıl çevre ligler aleyhine geliştiğini ve onların UEFA tarafından nasıl yoksullaştırıldığını da gözler önüne serdi’ (333-334). Covid-19 krizi çevre liglerin entübe olmasını yani solunum cihazına bağlı yaşamını sürdürmek zorunda kalması sürecini hızlandırdı.
Bu sürecin ekonomik anlamdaki rakamsal boyutları ise kitabın son bölümünde şu şekilde okuyucuları ile buluşturuluyor. ‘Covid-19 nedeniyle ertelenen ligler otomatikman maç günü gelirlerini, reklam ve medya gelirlerini, sponsorluk gelirleri, logolu ürün satış gelirlerini kaybettiler. Ama en önemlisi de yayın gelirlerinden mahrum kalmaları. Bu kayıplar beş büyük ligde 4 milyar Euro’ya ulaştı. Diğer Avrupa liglerini de dikkate aldığımızda oluşan zarar tutarı 5 milyar Euro’ya yaklaşıyor. Bu zararın daha da artıp artmayacağı pandeminin yayılma hızına ve onunla baş edilmesine bağlı. Örneğin Premier lig kulüplerinin bonservis bedelleri üzerinden değer kayıpları 1 Nisan- 15 Nisan 2020 arasında 1,8 milyar Sterlin’e (yaklaşık 2,1 milyar Euro’ya) ulaştı. Süper lig kulüplerinin kayıpları ise 1,5 Milyar TL’ye ulaştı. Türk futbol gelirlerinin büyüklüğünün 4,2 Milyar TL olduğunu dikkate alırsak, Türk futbolunun Korona virüsü nedeniyle kaybı, toplam gelirinin yüzde 25 ile yüzde 30’u arasında bir tutara ulaşmış olacak’ (s. 335-336). İçerisinde böylesine önemli verileri barındıran bu çalışmayı ülkemizin futbol takımları yöneticilerinin başta süper ligdekiler olmak üzere mutlak surette okumaları gerekiyor. Tabii bizimkisi bir temenni umarım Tuğrul Akşar’ın, bu kıymetli çalışması, ülke futbol kamuoyundan hak ettiği değeri görebilir
Kitabın önsözüne yazdığım cümlelerin son paragrafıyla yazımı noktalayayım. ‘Finansal futbol aşaması hayranı olduğumuz futbolun belki de en tehlikeli noktası. Çünkü buradan sonra ‘bir zamanlar futbol’ diyebileceğimiz bir oyun kalmayacak gibi bir durumla karşı karşıyayız. UEFA kendi eliyle ligler arasındaki makasın açılmasına olanak sağlarken, belki de kısa bir süre sonra hayata geçirilmesine izin vereceği zenginler liginin alt yapısının yollarını da döşemiş oluyor. Ancak futbolun böylesine büyük bir ekonomik alana dönüşmesi, futbolun bir anlamda para karşısında ruhunu şeytana satması gibi bir durumu da beraberinde getiriyor. Futbol her geçen gün biraz daha fazla finansal terimlerle konuşulan ve eşitsizliğin arttığı bir alana dönüştürülüyor. Futbolu ölmekten kurtarabilmenin yolu finansal futbolu yok saymaktan geçmeyecektir. Hatta böyle bir yaklaşım adeta yel değirmenleriyle savaşmak kadar boş olacaktır. Ancak var olan ve giderek artan ekonomik itkileri adalet ve eşitlik temelinde dağıtabilecek sistemleri hayata sokmanın yolları hala kapanmış değil. Belki de futbolu kaybetmek istemiyorsak, bütün futbolseverleri bu karşı çıkışa davet etmek ve bir arada mücadele etmek zorundayız. Aksi halde elimizde bir zamanlar futbol dediğimiz ve kalplerimize dokunan bir uğraş kalmayacak!
⃰Tuğrul Akşar- Finansal Futbol, Literatür Yayıncılık, 2020 İstanbul
VEFAT
22 Aralık 2024ÖNE ÇIKAN HABERLER
22 Aralık 2024İZMİR
22 Aralık 2024GÜNDEM
22 Aralık 2024KAF SİN KAF
22 Aralık 2024KARŞIYAKA HABERLERİ
22 Aralık 2024KARŞIYAKA HABERLERİ
22 Aralık 2024Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.