22 Aralık 2024 Pazar
Ülke olarak tartışmalarla dolu bir yılı daha geride bırakıyoruz. Hepimizin hayatlarından bir yıl daha geride kalıyor buna karşın birbirimize karşı var olan tahammülsüzlüğümüz giderek daha da artıyor. 1999 yılının son günlerinde milenyum tartışması içerisinde yaşanabilecek olan aksaklıklar ve sıkıntıları konuşmuştuk. Yirmi birinci yüzyıla girdik ve bugün onlu yıllarını da geride bırakıyoruz. 2020 yılı ile birlikte hem yeni bir onlu yıla başlıyoruz hem de son yıllardaki moda olan sayısal takip açısından ilginç olan bir dönemi de bu şekilde yaşayacağız, umarım hepimiz açısından iyi olur.
Yekpare bir anın sonsuzluğu içerisinde dakikaları dakikalara ve onları da saatlere ekleyip durarak hayat koşuşturmasını sürdürüyoruz. Farkında olmadan çevremizdekileri kırıp incitiyor, en yakınlarımızın umutlarını kırıyoruz. Oysa hayat denilen kefen ile kundak arasındaki sonlu koşumuzu bambaşka bir biçimde de sürdürebileceğimiz gerçeğini her defasında ıskalayıp duruyoruz. Başka türlü bir hayat mümkün ve bambaşka insanlar olarak da yaşayabiliriz. Burada asıl olan ideolojiler, fikirler, görüşler ve de inançlardan ziyade insan denilen varlık olabilmeyi gerçekten başarabilmek. Vicdanlı, adaletli, hakkaniyetli, vefalı, onurlu, yardımsever velhasıl kelam diğer bütün canlılarla temas edebilecek ve onları incitmeyecek bir şekilde yaşayabilmek. Her ne kadar acımasız bir dünyada giderek çok daha zor olan bir durumdan bahsediyor olsam bile bu mümkün ve bu mümkünü olur kılmanın yolu sevgiden geçiyor. Ancak işin acı tarafı bu ülkenin insanları sevgi denilen duygudan her geçen yıl biraz daha uzaklaşıyorlar.
Bu uzaklaşmanın en açık göstergelerinden bir tanesi bu ülkede işlenen kadın cinayeti sayısının her geçen yıl biraz daha fazla artması. Erkekler öldürüyor ve tüm ülke bu olup bitenlere karşı adeta hiçbir şey olmamış gibi yaşamaya devam etmeyi sürdürüyor. Kadınların öldüğü bu ülkede hayvanlara yapılan eziyetlere de hiç ara verilmediğini görüyoruz ve yine sadece görmekle yetiniyoruz. Kadınlara, hayvanlara yaşatılanların yapanların yanına kâr kalıyor olması acıları daha da arttırıyor. Bu ülkenin iyi halli katillere, parası neyse veririm diyen hayvan katliamcılarına artık dur demesi ve yeni yıl ile birlikte başka bir Türkiye’nin var olabileceğini göstermesi gerekiyor.
Dış politikada, iç politikada, ekonomide, eğitimde, sağlıkta, futbolda, müzikte, çevre sorunlarında, özgürlükte, eşitlikte, kısacası bu ülkenin hiçbir konusunda bir araya gelemeyen ‘ortak bir akıl’ üretme başarısı gösteremeyen bir ülke duruyor önümüzde. Ülkenin televizyon ve gazeteleri bile bambaşka tellerden çalıyor. İktidara yakın gazete ve televizyonları izlediğinizde gördüğünüz Türkiye tablosu ile iktidara uzak olan gazete ve televizyonlardaki ülke tablosu arasında siyahla beyaz kadar büyük bir farklılık bulunuyor. Televizyon ve gazetelerin inandırıcılık düzeyleri her geçen gün biraz daha fazla azalırken sosyal medyanın gücü her geçen gün biraz daha fazla artıyor. Kaybolmayan sözlerden oluşan sosyal medya ile birlikte bu tuhaf ayrışma durumumuz da bir o kadar daha garipleşiyor.
Ülke insanı açısından yaşanan ayrışma ve söylenen ağır sözlerden çok daha önemli olan yaşama uğraşının giderek zorlaşıyor olmasıydı. İnsanlarımız çatışma, kavga, gürültü değil huzur içinde yaşamak ve yarınlarından emin bir biçimde hayatlarını sürdürmek istiyorlar. Burada hukuk alanını fazlasıyla politikleştirdiğimiz ve verilen kararların bu doğrultuda çok fazla tartışılmaya açıldığı meselesini de göz ardı etmemeliyiz. Oysa herkesi bağlayan ve herkesin inandığı kurallar seti olarak hukuku görmediğimiz andan itibaren işler giderek farklı boyutlarda tartışılmaya başlanacaktır. İşte bu noktada hukukun; iktidarı, muhalefeti olamayacağı ve tüm yurttaşlarımızı eşit bir biçimde kucaklayacağı bir yıl olması son derece mühimdir.
Bir taraftan baktığınızda konu sıkıntısı çekilmeyen ve son derece eğlenceli bir memlekettir Türkiye, ancak bir başka açıdan baktığınızda ise böylesine fazla sayıda konu ve tartışma altında her geçen yıl biraz daha fazla asıl temalardan da uzaklaşan bir ülkedir. Önceki yıllarda yeni yıl ikramiyesi gündeme gelir ve çıkacak olan meblağ ile yapılabilecek olanlar üzerinden haberler yapılırdı. Bunun karşısında bilet almanın günah olduğundan başlayarak yılbaşı eğlencesine yönelik açıklamalara da yer verilirdi. Bu iki konunun azalmakla birlikte tartışmaları sürüyor, daha majör tartışma konularımız ve karşılıklı suçlamalarımız olduğu için belki de bu yıl biraz daha geride kalmış olabilirler. Ancak unutulmuş değiller ve her daim yeni tartışma konuları ile hemhal olan bir ülke olduğumuz için de eksiklikleri hissediliyor değil.
“En kolay gün dündü” sözünü bizim ülkemiz söz konusu olduğunda “En kolay yıl geçen yıldı” şekline uyarlayabiliriz. Gelecek belirsizlikler içermekle beraber umutları, neşeleri ve beklentileri de beraberinde getirmektedir. Her gelen yıl hayatımızda geçirdiğimiz an’ların muhasebesini yaptığımız yıl dönümleridir. Zamanı dakika, saat, gün, hafta, ay ve yıla bölmek suretiyle doğanın döngüsüne yön verdiğini zanneden insanlık için, her geçen yıl bir adım daha yaşlanmak anlamına gelmektedir. Oysa geçen yıllar aynı zamanda eğer doğru değerlendirilirse biriktirilen deneyimler demektir.
Zor zamanlardan geçiyor olmamız; birbirimize duyduğumuz güvenin azalmasının yanı sıra sevginin ve saygının hak ettiği değeri görmemesine yol açıyor. Ama bütün olumsuzluklara karşın bu ülkeden başka bir yerimiz de yok. O halde var olan sorunlarımızı, sıkıntılarımızı çözmek ve karşılıklı olarak bir paydada buluşabilmek durumundayız. Aksini söylemek kolay olabilir ancak getirisi hepimiz açısından çok sıkıntı verici olacaktır. Bir yılı geride bırakırken geçmişte olup biten olumsuzluklar üzerinden değil gelecekte yaşayabileceğimiz güzellikler üzerinden konuşabilmek umuduyla.
2020 yılının birbirimizle konuşabildiğimiz,
Aklımızı yeniden hatırladığımız,
Bizim gibi olmayanlara karşı nefreti değil hoşgörüyü kullanmayı başardığımız,
Ölümler üzerinden ayrışmadığımız,
İnsanlığımızı tekrar ön plana aldığımız,
Vicdanımızın sesini hiçbir şeyin bastırmasına izin vermediğimiz,
Adaletli olduğumuz,
Kendimiz için istediklerimizi paylaşmayı becerebildiğimiz,
Sevmenin ne kadar önemli olduğunu anladığımız,
Ölümü değil yaşamı yücelttiğimiz,
Farklılıkların zenginliğimizi oluşturduğunu görebildiğimiz,
Barışı bir yaşam biçimi olarak idrak edebildiğimiz ve enseyi karartmadığımız bir yıl olması dileklerimle.