12 Aralık 2024 Perşembe
Prof.Dr. Lütfü Sunar ve Prof.Dr. Mahmut Hakkı Akın hocalarımızın yürütücülüğünde gerçekleştirilen proje kapsamında yaşı 70 ve üzeri olan yirmi bir sosyologla görüşülmüş, bu görüşmeler matbu ve dijital kitap olarak yayımlanmış olup ayrıca YouTube kanalındaki videolarla da kamuoyuna sunulmuştur. Çalışmadan Medeniyet Üniversitesi Sosyoloji bölümü öğretim üyesi olan ve aynı zamanda projenin yürütücülüğünü üstlenen Mahmut Hakkı Akın aracılığıyla bilgi sahibi oldum. Kendisi böyle bir proje hazırladıklarını ve Ege Üniversitesi Sosyoloji bölümünde görev yapmış, benim de hocalarım olan Prof.Dr. Ülgen Oskay, Prof.Dr. Önal Sayın ve Prof. Dr. Ercan Tatlıdil ile bağlantı kurma konusunda yardımımı talep etti. Projeden bu vesile ile haberdar oldum ve ardından kamuoyu ile paylaşıldığı anda hocamız bana da mesaj göndererek çalışmanın tamamına nasıl erişebileceğimi iletti. Bu yazı söz konusu projedeki yirmi kıymetli sosyoloğun görüşlerinin dinlenmesi sonrasında bana hissettirmiş oldukları üzerine kaleme alınmıştır.
Öncelikle bu projenin içerisinde yer alan hocalarımızın ismini sizlerle paylaşmak istiyorum: Ali Yaşar Sarıbay, Bahattin Akşit, Bedri Mermutlu, Beşir Atalay, Behlü Dikeçligil, Enis Öksüz, Ercan Tatlıdil, Fügen Berkay, İhsan Sezal, Kadir Cangızbay, Korkut Tuna, Mustafa Aydın, Mustafa Erkal, Nilgün Çelebi, Oya Baydar, Önal Sayın, Sabahattin Güllülü, Sami Şener, Ülgen Oskay, Ümit Meriç, Yusuf Ziya Özcan.
Aslında bu çalışma Türkiye’nin son altmış yıl içerisinde nasıl büyük bir toplumsal değişim süreci içerisinden geçmiş olduğunu da gözler önüne sermesi hasebiyle son derece büyük bir önem arz etmekte. Hocalarımızın her birinin eğitim hayatlarından başlayarak yıllar içerisinde nasıl bir gelişim gösterdiklerini bu vesile ile öğrenirken aynı zamanda ülkemizin nasıl bir dönüşüm süreci içerisinden geçmiş olduğunu da kavramış oluyoruz. Bugünlerde çok şikayetçi olduğumuz kutuplaşma meselesinin aslında bu topraklarda 1960’lı yılların sonlarından itibaren kendisini hissettirdiğini ve gerilimin önce üniversite içerisinde farklı ideolojik kamplaşmalar ile varlığını gösterdiğini ardından ise bu durumun hiç olmaması gereken noktada bilimsel dünyada da karşılık bulduğunu öğreniyoruz. Bir başka ifadeyle bu ülkenin makus talihinin aslında şimdi olup bitenlerin değil geçmişten getirdiklerimizle bağlantılı olmuş olduğunu, sevgili hocalarımız kendi deneyimleri üzerinden gayet güzel bir biçimde ortaya koyuyorlar. Sadece bu hikâyelerin öğrenilmesi açısından dahi bu projenin sadece sosyoloji öğrencilerinin ve alana ilgi duyanların değil içinde yaşadıkları ülkeyi daha iyi anlamak isteyen tüm meraklılar için başvuru kaynağı olabileceği kanaatindeyim. Çünkü burada içlerinde milliyetçiliği de İslam’ı da sosyalizmi de ideolojik olarak benimsemiş ve yıllar içerisinde yaşananlar sonrasında olup bitenleri başka bir şekilde görmeyi öğrenen insanlar var. Her şeyden önemlisi bu kişiler bir zamanlar yaşanan gerilimlerin aksine hayatlarını bir kelime ile anlatmaları gerektiğinde kutuplaşmanın yerine bir arada olmayı ve daha adil bir ülkeyi, dünyayı tasavvur etmeyi sürdürüyorlar.
Çalışmada hocalarımızı dinlediğimizde ülkenin kurucu kadrosunun büyük zorluklara karşın atmış eğitim alanında atmış olduğu adımların ne kadar kıymetli olduğunu bir kez daha anlıyoruz. Yurt dışına gönderilen gençlerin, ülkelerine dönüp katkı vermelerinin yanı sıra Almanya’dan ülkemize gelen akademisyenlerin vermiş oldukları muazzam katkıların sonucunda ortaya çıkan akademik dünyamızın yansımalarını, yapılan röportajlarda daha iyi anlıyoruz. Bilimin önemini kavrayan bakış açısının, bütün yokluklara karşın 1950’lilerin ortalarından itibaren başlattıkları köy araştırmalarının, üniversiteye başlayan ve daha sonra akademik dünyanın içerisinde çok sayıda öğrencinin ve öğretim üyesinin yetiştirilmesine vesile olan bu hocaların yetiştirilmesinde nasıl büyük bir etkide bulunduğunu, örnekleri üzerinden dinleme fırsatını yakalıyoruz. Ardından gelen öğretim üyesi kuşağının aynı bakış açısı ve hassasiyetleri taşımamasının örneklerini de yine bu vesile ile öğreniyoruz. Bu konuda en ilgi çekici olan ise Sabahattin Güllülü hocamızın anlattığı köylü sigarası örneği ve araştırmacının alana ne kadar yabancı olduğu örneğidir. Köye gidecek olan öğrencilere içtikleri sigaraları göstermemelerini söyleyen hocalarının onlara köylü sigarası sardırıp içirtme örneğinin köyde envaiçeşit Amerikan sigarası ile nasıl sonlandığını dinlediğinizde bazı hususların neden oturmamış olduğunu da daha iyi kavramaya başlıyorsunuz.
Sosyolojinin yıllar içerisinde niçin bu topraklarda teorik olmanın ötesine geçemediğini ve gündelik hayatın içerisinde olup bitenlere dokunmanın uzağında kaldığını da yine hocalarımızın anlatımları ile daha iyi öğreniyoruz. Öte yandan sosyoloji yapmanın özellikle darbe dönemlerinde (12 Mart 1971 muhtırası – 12 Eylül 1980 darbesi ve 28 Şubat 1997) nasıl zorlu koşulları beraberinde getirdiğini ve bunun ne kadar büyük tuhaflıkları içerisinde büyüttüğünü de Nilgün Çelebi’nin Ege Üniversitesinde yaşadıklarından, Oya Baydar’ın tezinin kabul edilmeme süreci sonrası istifasından, Sami Şener’e açılan soruşturmalar sonrasında yaşadıklarından, Beşir Atalay’ın rektörlüğü döneminde zorla istifa ettirilme girişimleri aracılığıyla daha iyi anlıyoruz. YÖK aracılığı ile derslerin nasıl yeniden formüle edildiğinden tutun da askeri darbe döneminde kapıda bekleyen güvenlik güçleri ve içerideki sivil polislere kadar çok sayıda örneği değerli hocalarımız şimdi çok daha rahatça anlatıyorlar. Ancak Fügen Berkay ile Korkut Tuna örneğinde olduğu gibi askerin silahından çıkan kurşunun az kalsın canlarına mâl olabileceğini de bu vesile ile öğreniyoruz. Ülgen Oskay da benzer bir durumu Ege Üniversitesi örneği için anlatmıştı. Sabahattin Güllülü hocamız da korkudan sanat ve edebiyat sosyolojisi alanlarına kaydıklarını alan çalışması yapanların başlarına gelenlere ilişkin örneklerinde yine benim de hocam olan rahmetli Altan Eserpek’in Doğu Anadolu bölgesinde gerçekleştirdiği köy araştırmaları için öğrencileri ile birlikte göz altına alınması örneği üzerinden anlatıyor.
Çalışmanın yapımı sonrasında aramızdan ayrılan ve ülkemiz sosyolojisi için çok kıymetli bir değer olan Kadir Cangızbay’ı bu vesile ile bir kez daha saygı ve rahmet ile anıyorum. Bu çalışmanın yirmi bir sosyoloğun görüşlerini tarihe not düşmesi adına son derece kıymetli olduğunu da bir kez daha yeniliyorum. Cangızbay hocamızın alana ilişkin görüşlerini bu kayıt sayesinde bir akış içerisinde dinleme olanağına sahip olduk, iyi ki bu çekim gerçekleşmiş ve hocamızın sözleri kayda alınmış. Proje içerisinde hocalarımızın sık sık dile getirdikleri hususlardan bir tanesinin de hocalar arasındaki anlaşmazlıklar ve çekişmeler olduğu gerçeğini de bu vesile ile bir kez daha belirtmek durumundayız. Akademinin bu kadar çok tartışmanın ve çekememezliklerin üretildiği alan olarak anılması ve gerçekten iş yapanların önünün kesilmeye çalışılması durumunun bugünün değil geçmişin de sorunu olduğunu da bu çekimler sayesinde anlamış olduk. Son olarak bu görüşmelerin genç sosyolog ve sosyal bilim adayları için birer yol gösterici olabilme ihtimalinin de altını çizmeliyim. Çünkü hocalarımızın her birisi aslında yapılan emeğin zayi olmadığını ve çalışmanın, azmin ve vefanın altını defalarca çiziyorlar. Kendilerine yol gösteren hocalarını her fırsatta saygı ve takdir ile anmaya devam ediyorlar. Son olarak ülkelerine ilişkin olumlu bakışları kadar alana ilişkin heyecanlarının da halen devam ediyor olduklarını görmenin çok ama çok önemli olduğunu belirtmeliyim.
Bir kez daha bu projeyi hayata geçiren Lütfü Sunar ve Mahmut Hakkı Akın hocalarımı tebrik ediyorum. Sosyolojinin kurumsallaşması konusunda çok ama çok değerli bir katkı verdiklerini ve bu ülkenin sosyal bilimler alanındaki bir boşluğun doldurulmasına vesile oldukları için de takdiri hak ettiklerini düşünüyorum.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.