DOLAR 32,4504 -0.15%
EURO 34,8290 -0.66%
ALTIN 2.441,260,23
BITCOIN 2058260-0,84%
İzmir
22°

AÇIK

04:27

İMSAK'A KALAN SÜRE

X
Yaşananlar futboldan soğutuyor!

Yaşananlar futboldan soğutuyor!

Sayın başkanlar Ali Koç ve Dursun Özbek, sizlerden önce bu takımların başkanları oldu ve sizlerden sonra da başkanları yöneticileri olacak. Ülke futbolunun, sporunun asırlık çınarları olan Galatasaray ve Fenerbahçe'nin varlığını sürdürmeye devam edeceğini akıllarınızdan lütfen çıkarmayın!..

ABONE OL
Mart 5, 2024 12:22
Yaşananlar futboldan soğutuyor!
1

BEĞENDİM

ABONE OL

Futbolun keyif ve zevk verdiği zamanlardan geçerek gelmiş olduğumuz tuhaflıklar silsilesini açıklayabilmenin hakikaten mümkün olmadığı kanaatindeyim. Son yılların en ilginç şampiyonluk yarışına şahitlik etmemize karşın her iki takımın yöneticilerinin de sürekli olarak mağduriyet edebiyatının arkasına sığındığı bir lig yarışı içerisindeyiz. Ve söz konusu bu durumun hepimiz getirmiş olduğu nokta ne yazık ki futbola dair şeyleri konuşabilmemizi ortadan kaldırmış vaziyette. Her iki takımın da oynadıkları karşılaşmalar sonrasında sosyal medya mecraları üzerinden başlayan “Kara Gece” söylemlerinden hepimize gına geldi! Geride kalan bütün süper lig takımlarının bu iki takımın haksız rekabetine meze yapıldığı bir dönemde bulunuyor olmaktan, bir futbolsever olarak artık utanç duyuyorum. Çünkü artık futbolu konuşabilme şansımız kalmadı. Biz her seferinde bu iki takım üzerinden yaratılan algıları, hakem hatalarını, oyuncuların yaptıklarını iddia edilen hayasız işleri konuşmanın ötesine geçemiyoruz. Tabii bir de her karşılaşmada yaratılan penaltılar, olmayan ofsaytlar, verilmeyen kartlar ve tabii ki VAR üzerinden hakemle beraber gerçekleştirilen olumsuzluklar söz konusu olmakta.

Rekabetin geçmişten gelen ve her iki takımın formalarını ıslatanların yaratmış olduğu yüz yılı aşkın birikimin yansıması olduğunu unutan iki kulüp yönetimi söz konusu. Her ağızlarını açtıklarında hem kendi tarihlerine hem de rakiplerine ve ülke futboluna zarar verdiklerini göremeyecek kadar körleşmiş vaziyetteler. Başarıyı salt şampiyonluğa indirgedikleri için de geri kalan durumu daha baştan yok farz eden bir anlayışı hayata geçirmiş olduklarından dolayı başarısızlığın yaratacağı tahribatı engelleme uğruna futbolu ve futbol üzerinden toplumsal hayatımızı kirletmekten çekinmiyorlar.

Ülke futbolunun güven ortamını hep birlikte yok edilmesine göz yumduğumuz için şu anda yaşadıklarımızdan istediğimiz kadar şikâyet edelim, sonuca ulaşabilmemiz bu kafa yapısı ile mümkün olmayacaktır. Çünkü futbolun bütün aktörlerinin sadece kendi taraflarını haklı gördüğü bir anlayıştan yana tavır takındıkları bir yerde doğruları söylemek yeterli olmayacaktır. Artık o kadar tuhaf bir noktaya ulaşmış durumdayız ki her hafta oynanan karşılaşmalar sonrasında her iki takımın taraftarları tarafından sosyal medya üzerinden gerçekleştirilen “en büyük bizim takımımız” veyahut “en doğru olan biziz” anlayışı hız kesmeden sürüp gidiyor.

Verilen birbirinden komik penaltıların normalleştirilmesinin yolu ise “iyi ama onların maçında verilen neydi” üzerinden gerçekleştiriliyor. Taraftarların bir kısmı haklı oldukları konusunda karşı tarafı ikna edebilecekleri zannıyla görüntüler ile oynamayı hatta kendilerini haklı çıkartacak görüntüleri inşa etmeyi bile olması gereken olarak kodluyorlar.

İşin ilginç kısmı bu takımların yöneticilerinden bazılarının da bu ayak oyunlarını gerçek olarak kabul etmesi ve bunlar üzerinden algı kurulması hususunda adımlar adıyor olmalarıdır. Uzun bir süredir yöneticilerin taraftar kimliğinin baskısı altında ezilmekte olduğu bir dönemden geçiyoruz. Yöneticilerde olması gereken basiret ve sağduyunun yerini taraftar kimliğindeki yaklaşımlar aldıkça, her karşılaşma sonrası ortalığı kaplayan mağduriyet edebiyatı giderek daha fazla ilgi görmeye başlıyor. Çünkü bu yeni yönetici kimliğinin alıcısı çok daha fazlalaşmış vaziyette. Artık bu gidişe dur diyebilecek, bu kadar da olmaz diyebilecek kanaat önderleri de ne yazık ki bulunmuyor.

Ok yaydan çıktı ve bu işin sonu hiç de hayra alamet bir yerde bitecek gibi durmuyor. Buna karşın anlı şanlı kulüplerimizin oynadıkları karşılaşmalarda topun oyunda kalma süresi bir devreyi bile bulmuyor! Oyun kalitemiz ve oyunun gelişimine yaptığımız katkı ise yerlerde sürünüyor. Galatasaray’ın da Fenerbahçe’nin de hatta Beşiktaş’ın da Avrupa kupalarındaki karşılaşmalarda almış oldukları farklı sonuçların arka planında biraz da kendimizi bulunmaz Hint kumaşı olarak görüyor olmamız yatmakta.

Galatasaray’ın Sparta Prag gibi bir takıma elenmesinin gerisinde bu ülkenin futbol kültürünün yanı sıra ülkemizin karşılaşmalarında çalınan tuhaf düdüklerin etkisini de lütfen unutmayın. En son karşılaşma örneği Galatasaray olduğu için bunu verdim yoksa daha önceki skor felaketlerinde de durum takımlarımız değişse de yaşanan gerçeklik açısından aynı minval üzerinde gerçekleşmeye devam etmekte.

Yöneticilerden taraftarlardan söz ediyoruz ve yaşananların arkasında nasıl bir anlayışın bulunduğunu ortaya koyuyoruz. Ancak üzerinde durmamız gereken bir de bütün bunlara eşlik eden futbol medyası bulunmakta. Artık gazetelerin, televizyon yayınlarının bir ağırlığı kalmadığı için internet üzerinden yayınlar yapan ve oralarda etkili olan yorumcuların bir kısmının da zıvanadan çıkan açıklamalar yaptıklarına şahit oluyoruz. Hatta ipin ucunu o kadar çok kaçıranlar oluyor ki, ağza alınmayacak ifadeler üzerinden sadece kendi takımını kollayabilme uğruna utanç vesikası olabilecek sözleri kullanmaktan çekinmiyorlar.

Güven duygusunun ortadan kalktığı ve standartların kaybolduğu bir futbol iklimi içerisinde koşar adım kendimizi yok etmeye doğru gidiyoruz. Sayın başkanlar Ali Koç ve Dursun Özbek, sizlerden önce bu takımların başkanları oldu ve sizlerden sonra da başkanları yöneticileri olacak. Ülke futbolunun, sporunun asırlık çınarları olan Galatasaray ve Fenerbahçe’nin varlığını sürdürmeye devam edeceğini akıllarınızdan lütfen çıkarmayın! Kupa uğruna düşman yaratma anlayışını bir an önce terk edin ve hem kulübünüze hem de ülkenin sporuna zarar vermekten bir an önce vazgeçin! Eğer yaptıklarınızda ısrar etmeyi sürdürürseniz bu gidişle hem futbol izleyecek insan sayısının her geçen yıl biraz daha azalacağını hem de bu alanda sizlere ödenecek olan naklen yayın bedellerinin zaman içerisinde neredeyse hiç haline dönüşeceğini göreceksiniz. Takımınızı ve değerlerinizi savunduğunuzu iddia ederken ötekileştirdiğiniz rakibiniz üzerinden ülkeye zarar verdiğinizi görmezden geliyorsunuz ve bu yüzden de hem futbolumuz hem de toplumsal hayatımız giderek yoksunlaşıyor.

Sevgili dostum rahmetli Cem Can’ın yıllar önce “Kazanırken kaybetmek” başlıklı yazısındaki sözleri yaşadığımız ruh halini net biçimde ortaya koyduğu için onun sözleri ile baş başa bırakıyorum.

“‘Nasıl kazanırsan kazan!’ anlayışı, bir kez teslim olunduğunda bir daha kontrol edilemez. Yaratılan bir kültürün sınır tanımaz bir şekilde reddedilmesi, ahlakın anlamlara değil geçici ve anlık hedeflere dayanarak yok edilmesine yol açar.

‘Nasıl kazanırsan kazan’ anlayışı, tamamen tersine çalışan bir tuzaktır.

Kaybedilirse insanını kaybedersin, kazanırsan insani değerlerini: Aynı şey!

‘Nasıl kazanırsan kazanma!’, başkasına kazanmış görüntüsü verirken, kendini kesin bir mağlubiyete mahkûm etme…”

 

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.


HIZLI YORUM YAP